"Demokratik, çoğulcu ve ademi merkeziyetçi bir devlet olmalı"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, NATO ve Avrupa’nın savunması ile Ukrayna Savaşıyla ilgili yapılan toplantılara, İsrail’in Gazze’ye yiyecek yardımını bloke etmesinin ardından elektriği de kesmesine ve diğer yandan yapılan ateşkes konuşmaları ile Kuzey Doğu Suriye Özerk yönetimiyle Şam'daki geçici yeni yönetim arasında imzalanan sekiz maddelik yeni anlaşmaya değiniyor.

""
Nereye Doğru: 12 Mart 2025
 

Nereye Doğru: 12 Mart 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’ya NATO ve Avrupa'nın savunması ve Ukrayna savaşıyla ilgili yapılan toplantı haberleriyle başlayan Cengiz Aktar, “Dün çok önemli iki toplantı vardı; biri, Suudi Arabistan'da, Cidde'deydi, oradan bir karar çıktı - onunla başlayalım. Ukrayna heyeti ile ABD heyeti; hava, deniz ve karada 30 günlük ateşkes konusunda anlaştılar. Tabii Rusya'nın da bunu kabul etmesi gerekiyor. ABD’de Trump'ın ısrarla istediği maden cevherleri anlaşması daha konuşulacak, ona daha bir imza atılmadı. Askıya alınan üçüncü madde tekrar uygulamaya alındı. ABD, Ukrayna'ya askeri desteğine ve istihbarat paylaşımına tekrar başlıyor - bu önemli. Bakalım Rusya'nın tavrı ne olacak? Bugün yarın Trump ile Putin'in telefon görüşmesinden bahsediliyor. Son bir buçuk aydır Trump'ın, Ukrayna'ya ve dolayısıyla onun üzerinden Avrupa'ya gösterdiği husumet sonrasında ABD dışında 31 NATO üyesi ülke, artı Avustralya, Yeni Zelanda ve Japonya genelkurmay başkanları dün Paris'te toplandı. Türkiye de NATO üyesi olarak oradaydı tabii. Toplantıda ‘Ukrayna'da eğer bir ateşkes olursa bu ateşkesin denetimine nasıl destek vereceksiniz?’ konusu konuşuldu. Bunun sonrasında pek çok toplantı daha yapılacak, bu detaylara girmiyorum. Bu konuyla ve tabii yeni oluşmakta olan Avrupa Güvenlik Mimarisi ile ilgili neredeyse her gün bir toplantı yapılıyor,” diye belirttikten sonra konuşmasına şöyle devam etti, “İkide bir sözü edilen 1994 Budapeşte Memorandumu (Andıç) diye bir şeyden bahsetmek istiyorum. Ukrayna ısrarla Ukrayna'ya güvenlik garantisi veren bu Andıç’ın uygulanmadığını dile getiriyor. Kısaca bunun ne olduğunu hatırlatalım; Sovyetlerin dağılmasından sonra - 1989 sonrasında - Ukrayna'da 100’e yakın nükleer başlık kaldı. O zaman Rusya’da Boris Yeltsin dönemiydi. Rusya ile birlikte İngiltere ve ABD devreye girdi ve ‘Bu başlıkları Rusya'ya geri ver ve buna karşılık biz seni koruyacağız’ diyerek Ukrayna'yı ikna ettiler. 1994 tarihli Andıç’ın ikinci maddesi şu şekilde: ‘Ukrayna'nın bağımsızlığına ve egemenliğine ve mevcut sınırlarına saygı göstermeyi taahhüt ediyoruz.’ Yani İngiltere, ABD ve Rusya, ‘Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına karşı güç tehdidinde bulunmayacağız, güç kullanımından kaçınacağız ve katiyen Ukrayna'ya karşı silahlı bir saldırıda bulunmayacağız’ sözünü veriyor - ve tabii bu uygulanmıyor. Ukrayna, her seferinde ısrarla 30 yıl önce imzalanmış bu Andıç’tan bahsediyor. Rusya ise bunu delip geçmiş vaziyette. Bunu hiçbir zaman unutmamak gerekiyor çünkü Rusya'nın altına imza attığı ve Pacta sunt servanda - atılan imzalar onore edilecektir - diyen uluslararası hukukun en temel maddelerinden biri ihlal ediliyor. Pacta sunt servanda bozulur ise savaş olur ve nitekim de savaş oluyor. Rusya'nın böyle bir tavrı var ve Ukrayna her seferinde sadece Budapeste Andıç’ı değil, 2014'ten bu yana üzerinde karar alınan ateşkeslerin hiçbirini Rusya'nın uygulamadığını söylüyor. Bu da doğru maalesef.” Ömer Madra da, “Middle East Eye’dan Ragıp Soylu’nun haberine göre, Türkiye, Gazze'de daimi bir ateşkes olana kadar İsrail - NATO Askeri tatbikatlarını bloke edeceğini söylemiş yani Türkiye herhangi bir askeri tatbikat da dahil olmak üzere İsrail ile NATO arasındaki iş birliğini engelleyeceğini belirtmiş,” eklemesini yaparken, Aktar da bu haberin çok önemli olduğunu dile getirerek Gazze gündemine geçti.

“NATO'nun bazı üyeleri epeydir İsrail'e göz kırpıyor. Dolayısıyla orada bu ateşkes sonrasında ‘Kim bu ateşkesi gözlemleyecek?’ sorusu var. Bu konuda tabii NATO'yu işaret ediyorlar. Bu verdiğin haber önemli, demek ki Türkiye bunu bloke edeceğini, veto edeceğini söylemiş. Dolayısıyla NATO'nun orada bir ateşkes gözlemcisi olma durumu söz konusu değil. Gazze ile ilgili epey bir gelişme var. Bir kere Ramazan ayı sürüyor ve önce yiyecek yardımını kesti, bloke etti ve hatta İsrail, bazı yiyecek taşıyan kamyonları bombaladı. Şimdi ise cereyanı kesti, Gazze şeridine cereyan verilmiyor ama bütün bu insanlık dışı tavırlara rağmen ABD heyeti, Hamas ile Netanyahu'yu devre dışı bırakarak Katar'da müzakere yapıyor. Bir iki defa böyle bir şey oldu. Tabii İsrail hükümeti çıldırmış vaziyette. Bunun da tamamen Trump'ın kararı olduğu söyleniyor. ABD'nin rehine yetkilisi Adam Boehler, Hamas'ın 10 ila 15 yıllık ateşkes ile tüm tutukluların serbest bırakılması karşılığında rehinelerin serbest bırakılmasını teklif ettiğini söyledi. Şimdi böyle şeyler konuşuluyor. Tabii ellerindeki rehineleri bırakmaya karşılık İsrail'in - ipe sapa gelmez nedenlerden - terörist olarak damgalayarak yıllardır hapiste tuttuğu Filistinlilerin bırakılmasını teklif ediyor yani çok geniş kapsamlı bir anlaşma ve 10-15 yıllık bir ateşkesten bahsediliyor. 10-15 yıllık ateşkes, bir nevi barış demek. Bakalım nereye gidecek iş?” diye belirten Cengiz Aktar, ardından kısaca Gazze’nin yeniden inşası projesinde gelinen son duruma değindi.



“Geçen hafta Arap Ligi'nin de artık tam desteğini alan Gazze planından bahsetmiştik. 53 milyarlık Mısır'ın başını çektiği Gazze’nin tekrardan inşası - 50 milyon ton hurda ve çer çöp temizliği - yıllar alacak bir şey ama bu plan herkes tarafından desteklendi ve en sonunda İngiltere, Almanya ve Fransa da açıkça desteklerini sundular. Bu plan konusunda, ABD ile İsrail yalnız kaldı çünkü onlar açıklanır açıklanmaz reddettiler. Araplardan gelen her şey İsrail tarafından reddedildiği için pek şaşırtıcı değil,” diyen Cengiz Aktar, Suriye gündemiyle programına devam etti.

“Kuzey Doğu Suriye Özerk yönetimi ile Şam'daki geçici yeni yönetim arasında sekiz maddelik imzalanan mutabakat da bir andıç aslında. Sekiz maddelik bu çerçeve anlaşmasının içinin doldurulması gerekiyor - Suriye’de bu çok önemli bir gelişme. 10 Mart 2025, Suriye açısından ve aslında bölgedeki Kürt azınlık açısından bir milat. İlk defa vatandaşı oldukları ülkenin devleti tarafından kabul görülüyorlar, ilk defa bu kadar ileri giden bir anlaşma parafe edildi. Tabii bunun hayata geçmesi kolay değil ama bu imza bile önemli. Irak ile karşılaştırmamak lazım. Oradaki federe bölge, tamamen ABD'nin itelemesiyle zar zor ayakta duran bir yer ama burası öyle değil. Bu anlaşmanın görüşmeleri 31 Aralık'ta başladı. Bir askeri heyet, Kamışlı'dan ABD ordu helikopterleriyle Şam'a gitti ve oradaki askeri yetkililerle görüştü, ilk görüşmeler o zaman başlamıştı. Akdeniz kıyısındaki kentlerdeki - Alevi bölgesindeki - katliama imzayı atanın, Suriye Milli Ordusu’na mensup cihatçı bir grup olduğu haberi dolaşıyor sosyal medyada. Bu katliam bir bakıma Pazartesi günü Mazlum Abdi ile Ahmet Şara arasında imza atılmasını hızlandırdı. Aynı çerçevede Mazlum Abdi'nin -Suriye Demokratik Güçleri'nin - Suriye'deki diğer azınlıkların temsilcileriyle görüştüğü haberleri de geliyor - bu da önemli. Muhtemelen Suriye Demokratik Güçleri, ülkenin batısına intikal ederek orada bir nevi asayiş sağlayacak, öyle gözüküyor. Herhalde bunlar hızla harekete geçecek. Bu konuda düğmeye basıldı galiba çünkü orada muazzam bir güvenlik boşluğu var,” diye belirten Cengiz Aktar’a Ömer Madra da, “Artı Gerçek’te, Suriye Demokratik Güçleri Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin ‘Artık bu devletin ortağıyız’ dediği ve her bir sekiz madde için komisyon kurulacağını ve bu komisyonların bir yıl içinde anlaşma sağlayacağını söylediği bir haber var,” eklemesini yaptı. Aktar, “İlk defa böyle bir şey oluyor ve bugüne kadar itilip kakılan, terörist muamelesi yapılan bir heyet yani Suriye Demokratik Güçleri ve oradaki bütün diğer yapılar - Kuzey Doğu Suriye Özel Yönetimi altındaki yapılar - hem Suriye'de, hem de yurt dışında muazzam bir meşruiyet kazanmış durumda – bu da fevkalade önemli. Bu sekiz maddelik çerçeve anlaşmanın garantörleri ise İngiltere, ABD, Almanya ve Fransa. Türkiye ise yok maalesef ve bölgede dışarıdan ilk destek açıklayan ülke de Suudi Arabistan. Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan bir iftar yemeğinde, ‘Suriye'de yapılan her türlü anlaşma, Suriye'de sağlanacak kalıcı barışın hayata geçmesi için önemlidir’ dedi - ilk defa böyle bir tepki geldi ama tabii resmi değil. Dış İşleri Bakanlığı veya Cumhurbaşkanlığı'nın resmi sitesinde henüz bir bildiri yok, herhalde çok yakında yapılır. Her sekiz madde için bir komite kurulacak ve bir yıl boyunca çalışarak bu maddelerin içini dolduracaklar. Fakat bir iki haber gelmeye başladı; YPG, Yeni Suriye Ordusu'na ikinci ordu olarak dahil olacakmış Ve bu ikinci ordunun da üç tane kol ordusu, bir tane de tümeni olacakmış Yani üç kol general, bir de tüm general demek bu. Rojava ile ilgili kullanılan eski dil - militanlar, teröristler vb. - ortadan kalkıyor,” diye belirten Cengiz Aktar’a Özdeş Özbay da, “Bir de Suriye Demokratik Güçleri, bu sekiz maddelik anlaşma sonrası şöyle bir vurgu yapıyor, ‘Demokratik, çoğulcu ve ademi merkeziyetçi bir devlet olmalı’,” eklemesini yaptı. “Maddelerden bir tanesi o zaten. Epey bir bölgecilikten söz ediliyor ama tabii federalizm bizim coğrafyamızda olan bir şey değildir - yani yok,” yorumunu yapan Aktar’a Özbay, “Hatta federalizm dendiğinde hemen bölünmeye atıfta bulunulur,” dedi. Aktar, “Merkeziyetçilik için çok çeşitli formül var ve bu komiteler bunun içini dolduracaklar. Bir örnek vereyim: Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin 56 bin polisi olan asayiş diye bir polis gücü var, bunlar bölge polisi olarak kalıyor mesela. Muhtemelen aynı formül, Dürzü ve Alevi bölgeleri için de geçerli olur ve bu da bir nevi ademi merkeziyetçilik demek tabii yani illa adına federal veya konfederal demek gerekmiyor. Yeraltı zenginlikleriyle ilgili de bir madde var - bu da fevkalade önemli. Zaten 10 gündür doğudan batıya petrol sevkiyatı başladı fakat birlikte kullanacaklar tabii. IŞİD’lilerin tutulduğu hapishanelerle ilgili bir madde var, onlar birlikte kontrol edilecek ve sınır kapıları da keza öyle ve ‘ABD askeri operasyonlarına ve eğitimlerine en azından şimdilik devam edecek’ deniyor. Herhalde ABD -eğer Trump karar değiştirmezse - yeni Suriye ordusunun eğitmeni haline gelecek. Sonuçta YPG, bu yeni ordunun bel kemiğini oluşturacak, bunu aylardır söylüyoruz zaten. İş oraya doğru gidiyor,” diye belirttikten sonra Suriye etnik yapısı hakkında ise şöyle konuştu, “Nüfus aşağı yukarı 25 milyon. Bu nüfusun %50'si yani yarısı Sünni Arap. Aleviler ve Arap Alevileri dediğimiz kişilerin, Antakya'da akrabaları vardır. Onlar yaklaşık %15, Kürtler %10 ve diğer gruplar da aşağı yukarı %25 civarında. Bunun içinde İzmir'de olduğu gibi Levantenler, Dürzüler, İsmaililer, Nusayriler, Süryani, Türkmen, Ermeni ve Çeçenler var. Bu yapı Suriye’nin ne kadar renkli olduğunu gösteriyor. Aslında Suriye rengarenk bir coğrafya. Bu Pazartesi günü atılan imza bakalım bu çoğulculuğu hayata geçirebilecek mi?” Bunun üzerine Ömer Madra, “Suriye Özel Yönetim Dış İlişkiler Dairesi Eş Başkanı İlham Ahmet, X üzerinden yaptığı bir gönderide benzer bir değerlendirme yapmış ve ‘Suriye'nin gücü onun çok renkli yapısında ve genç kadınlarıyla erkeklerinin mücadeleci ruhunda yatmaktadır’ demiş,” eklemesini yaptı. Aktar da, “Kürtlerle ilgili son bir bilgi vereyim; sınırın tayin edilmesinden bu yana bir kanayan yaradır o. 1930 ve 1940'larda Türkiye'den kaçmak zorunda kalmış olan bir dolu Türkiyeli Kürt, Suriye'ye iltica eder ve Baas Rejimi, ondan sonra da Esad yönetimi - baba ve oğul - bunları vatandaş olarak kabul etmez. Bunlar, aşağı yukarı 500 bin civarında Haymatlos – vatansız – yani kimlikleri yok. Bunlar, şimdi yeni Suriye devletinin vatandaşı olarak kimliklerini alacaklar. Bu imza sayesinde Suriye yöneticileri Brüksel'deki bağışçı konferansına güçlü bir şekilde gidiyor,” dedikten sonra son olarak Dünya Umut Günü haberinden bahsetti.

Cengiz Aktar, “Geçen hafta Salı günü, Birleşmiş Milletler'de (BM) Dünya Umut Günü oylaması yapıldı. Genel Kurul’da 12 Temmuz ‘Dünya Umut Günü’ olarak kabul edildi fakat oylamada tuhaf bir şey oldu; oylamadan önce bu teklifi veren ülke olan Kiribati Cumhuriyeti, ‘Umut insanlığı en karanlık zamanlardan geçiren ve bizi olasılık, dayanıklılık ve yenilenme dolu bir geleceğe doğru iten güçtür’ açıklamasını yapmıştı. Oylamada sadece bir tek ABD karşı oy kullandı ve umut etmekten helak olmuş olan Türkiye, çekimser oy kullandı,” diyerek bu haftalık programını tamamladı.